Bu yazımda önemli bir başarı örneği olarak gördüğüm ve sahip olduğu markalarına da “keşke bizimde olsa” diye gıptayla baktığım Güney Kore’den bahsetmek istiyorum.

İş dünyasında başarı denildiğinde aklımıza genelde Amerika veya Amerikan şirketleri gelir. Peki, bir dönem kalitesiyle ortalığı kasıp kavuran Japonya veya son dönemde Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) ve inovasyonla ön plana çıkan Güney Kore’nin ve bu ülkenin şirketlerinin bize ilham vereceği bir şeyler yok mudur?

Olsa gerek!

İsterseniz şimdi okul yıllarındaki tarih dersimize gidip tarih öğretmenimizin bize ne anlattığını hatırlayalım.

1950’lerde soğuk savaşın ilk sıcak savaşı olarak tanımlanan Kore savaşı, Kuzey Kore’nin Guzey Kore’yi işgal etmesiyle başlamıştır. Rusya’nın desteklediği Kuzey Kore, nedensiz bir şekilde Güney Kore’ye saldırmış ve ABD önderlindeki koalisyon güçleri de Güney Kore’ye destek vermesiyle alevlenen bu savaş yarım adanın ikiye bölünmesiyle sonuçlanmıştır. Konu savaş olunca, sonuçlar ne olabilir ki? Düşmanlıklar, yüz binlerce ölü, yerle bir olan ekonomi ve toplum psikolojisinde oluşan tahribat. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Güney Kore, bu tahribattan sıyrılarak dünyaya örnek oldu diyebiliriz.

Bu önemli savaş üzerinden daha bir asır bile geçmeden nasıl oluyor da her şeyi yerle bir olmuş bir ülke bir çok markasını dünyanın en değerli markaları arasına sokabiliyor?

Güney Kore, neyi doğru yaptı başarısından bu kadar söz ettirir oldu?. 

Biliyorum çok şey var ama şimdilik 5 önemli stratejisinden bahsedeceğim.

1 – Vizyon

Tıpkı şuan stratejik planlama süreçlerimizde yaptığımız gibi dönemin Koreli devlet yöneticileri de ülkenin mevcut durumunu çok iyi okuyarak ve ülkenin güçlü- zayıf yönlerinden hareketle bir vizyon belirlediler. Önemli geçim kaynakları da olan gıda, tekstil gibi emek yoğun sektörlerden zaman içinde çıkarak, pahada ağır teknolojik ürünlerinde lider olmayı kendilerine hedef belirlediler. O dönemin şartları düşünüldüğünde belki de bu vizyon bir hayalden ibaretti ama Güney Kore firmalarının geldiği şuan ki noktaya baktığımızda bu stratejik kararın ne kadarda isabetli olduğunu çok iyi anlayabiliyoruz.

2- Strateji

Malumunuz strateji; belirlenen hedefe nasıl gidileceğinin yol ve yöntemler olarak tanımlanıyor. Bu noktada Güney Kore, belirlediği bu uzun vadeli vizyonuna ulaşmak için ne yaptı bir bakalım;

  • 1960’larda Kore Bilim ve Teknoloji Enstitüsü ve Teknoloji Bakanlığını kuruldu.
  • İhracat odaklı ve yüksek katma değerli ürünleri üretme stratejisi belirlendi.
  • Bilim ve teşvik yasası yürürlüğe konuldu ve akademi-iş dünyasının birlikte çalışma yapması desteklendi (zorlandı da denebilir).
  • İlk başlarda devlet eliyle başlayan büyüme akımımın sürdürülebilir olması için yerli Ar-Ge teşvik edildi. Bu teşvik ilk başlarda büyük şirketlerde başlarken daha sonra Kobi’lere ağırlık verilerek devam edildi.

Tüm bu stratejik kararlar, belirlenen vizyona hizmet etmesi için bilinçli olarak alındı ve uygulama noktasında da ciddi iradeler sergilendi. Yani vizyon sadece söylemde kalmadı, başarıldı!

3- Odaklanma

Katma değeri yüksek ürünlerde lider olma vizyonuna bağlı olarak, öncelikle bugün arabanın ana vatanı olarak tanımlanan Amerika’da ciddi pazar payına sahip Hyundai, Kia gibi araba markalarının hammadde ihtiyacını karşılamak amaçlı demir çelik gibi ağır sanayiye ağırlık verildi. Daha sonraları ise gerek internetin gelişmesi gerekse bilişim çağının etkileriyle elektronik ve teknolojik alanlara odaklanıldı. Yönelme sadece tek boyuta kalmayıp uzun dönemli başarı elde edebilmek için ana ürünlerin veya markaların yan sanayileri de buna paralel büyütüldü.

Bu odaklanma ülkenin eğitim stratejilerini de derinden etkiledi. 1990’lara gelindiğinde elektronik mühendisliği alanları tercih patlaması yaptı ve ülkedeki en önemli üniversite bölümleri arasına girdi.

4- İnovasyon Bakış Açısı

Sürdürülebilir başarı için inovasyonun şart olduğuna bir çok ülkeden önce önce inanan Güney Kore, bunu gerçekleştirebilmek için eğitime, becerilerin gelişimine, insan kaynağının yönetimine oldukça önem verdi.

Özellike 1990 sonrası için inovasyon süreci olarak tanımlanan bu evrede 5 yıllık inovasyon stratejik planları yapılarak şu an değerli markalar arasında gördüğümüz Samsung, LG, Hyundai gibi markaların bugünlere gelmesi için ilk tohumlarını attı. Bu inovasyon yaklaşımının belirli alanlarda değil bütüncül bir sistem olarak olarak ele alınması gerektiğine inandı.

5- Değişime Uyum

Değişim ve gelişimi kendisine kültür edinen Güney Kore’li şirketler, zaman içindeki rakip hamlelerine karşı sağlam duruş sergileyip hızlı adapte olabilmeyi öğrendiler. Buna verebileceğimiz en güzel örnek; halen de devam eden Apple-Samsung akıllı cep telefonu savaşı.

Hatırlanacağı gibi bir dönem cep telefonu piyasasının hakimi olan Nokia ile rekabet eden Samsung, Apple’ın ansızın dokunmatik teknolojileri piyasaya sunmasıyla ürün stratejilerini yeniden ele almak durumunda kaldı. Strateji söyleydi;

  • Değişime ayak uydur ama iphone’la rekabete girmekte acele etme,
  • Kan kaybeden Nokia ve Blackberry’nin pazara payına odaklan bu ilk aşamada yeter,
  • Pazarda genişle ve en son Apple’ı rakip olarak ilan et ve rekabeti şiddetlendir.

Bu strateji, süreç içinde başarısız olan ve değişime hızlı ayak uyduramayan Nokia ve ayarındaki markaların pazarını almayı getirirken, süreç içinde dokunmatik teknolojiler konusunda uzmanlaşmak için zaman kazanmasını da sağladı.

Sonuç; Gelinen nokta itibariyle Samsung’un telefon, tablet, saat gibi ürün portföyü oldukça zenginlemiş oldu. Bu portföy genişliği aynı zamanda bir alanda başarısız olma ihtimaline karşı riski bölmesini de sağladı. Tüm bunları nasıl sağladı? Tabi ki gelişimi okuyup, değişime ayak uydurarak.

Bir ülkenin başarılı olması, güçlü markalar çıkarabilmesi için illa ki demokratik yönetime veya açık fikir toplumu olmaya gerek olmadığını Güney Kore bize bir kez daha göstermiş oldu. Buradan çıkarılacak belki de en büyük ders liderlik olsa gerek!

Gerek ülkeyi yönetenler, gerek patronlarımız gerekse profesyonel yöneticiler Güney Kore ve şirketlerinden öğreneceği çok şey olduğunu kabul etmeli. Ülke olarak biz marka, kalite gibi kavramlarda olduğu gibi “inovasyon” denilen kavramı da biraz geç anlayacak gibiyiz.

Asıl acı gercekse; inovasyonu “tam anladık” dediğimizde değişime önderlik eden bu firmalar başka konulardan bahsediyor olacak. Her zaman yaptığımız gibi biz bu sefer de dümeni başka yere kırmaya başlayacağız.