Eskiden üniversite mezunu olmak oldukça prestijli bir durumdu. Dili geçmiş zaman kullanıyorum çünkü üniversite mezunu olmak, hatta prestijli okullarda yüksek lisans yapmış olmak dahi artık bir statü göstergesi olmaktan çıkıp, ülkenin kanayan yarası olmaya başladı.

Çok uzağa gitmiyorum. Daha İlkokul yıllarımda bazı öğretmenlerimin lise mezunu olduğunu hatırlıyorum. Demek ki o dönemdeki şartlarda okullaşma oranı oldukça düşüktü ve lise mezuniyeti önemli bir eğitim seviyesiydi.

Şimdilerde durum oldukça farklı. Gelişmiş ülkelerin eğitim ortalamasına çıkmak amacıyla eğitimin seviyesinin arttırılması hedeflendi. Bu vizyondan hareketle; gerek kamu gerekse özel sektör yeni okullar, üniversiteler hatta enstitüler kurmaya başladı. Hatta üniversite açma olayı o kadar önemsendi ki, siyasi argüman olarak meydanlarda oldukça dile getirilip, toplumun oy kararlarında etkili olmasını dahi sağladı.

Siyasetten mümkün olduğunca kaçan birisi olduğumu belirterek; her ilimize üniversite açılmasının, vakıf üniversitelerinin mantar gibi çoğalmasının doğru bir strateji olmadığını inanıyorum. Bu düşüncemin arkasında; açılan bu yeni üniversitelere yetecek akademik kadroların olmaması, üniversite ve bölüm büyümesine paralel iş yeni iş alanlarının oluşturulmaması ve eğitim kalitesinin de düşmesi gerçeği vardır.

Evet son dönemde üniversite mezunu genç sayımız arttı. Peki üniversite mezunu işsizlik oranından haberiniz var mı?

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; üniversite mezunu işsizlik oranımız % 19’larda. Şaka yapmıyorum; üniversiteden mezun olan her beş kişiden birisi iş bulamıyor.

Bu pırıl pırıl gençler neden iş bulamıyor diye hiç düşünme fırsatı buldunuz mu?

Gerek bu ülkenin bir evladı olarak gerekse iş dünyasının gözlüğünden bakarak üniversite mezunu gençlerimizin neden iş bulamadıklarını açıklamaya çalışacağım.

Çalışma Alanı Yetersizliği

Ülkemizde üniversite iş bulma kapısı olarak algılandığı için bir çok aile bölüm ayırt etmeksizin çocuğunun en az bir üniversitede okuması gerektiğine inanır. Eğer bir ülkenin ekonomik büyümesi, üretim imkanları, şirketlerinin büyüme gücü mezun olan iş gücünden fazla ise; herhangi bir plan yapılmasa da mezunlar talep fazlalığı nedeniyle bir şekilde iş bulur. Bu düşünceme katılmayanlar olabilir ama, tarım toplumu olduğumuzun unutulmasından, “üretmeye gerek yok ithal ederiz” mantığından, isdihdam oluşturacak sektörler yerine inşaat gibi “ballı” karların olduğu sektörlere odaklanılmasından dolayı şu an bir çok üniversite mezunumuz çalışma alanı bulmakta zorlanıyor.Tabi yıllardır atanamayan öğretmenlik bölümü mezunlarından bahsetmiyorum bile!

Yanlış Bölüm Tercihi

Rehberlik hizmetlerindeki başarısızlıklarımız ve kişinin özelliklerine göre bilinçli mesleki yönlendirme yapılamaması da eğitimli işsizlik oranımızı artıyor. Örneğin, makina mühendisliği alanıyla hiç ilgisi olmayan, bir şeyleri satarak çok para kazanacağına inan bir gencin pazarlama satış gibi alanlar yerine mühendislik bölümlerinde eğitim almış olması iş bulmasını zorlaştıran bir etken olarak kişinin karşısına çıkabiliyor. O kişi ve ailesi bunu farkediyor ama vakit biraz geç oluyor. Bazen her ne kadar iş imkanları olsa dahi o mesleğin çalışma şartları mezunumuza uymadığı için o alanda çalışmak istemiyor. Gizli işsizlik diye de tanımlanan bu durum işsizlik oranını tetiklediği kesin.

Düşük Eğitim Kalitesi

Her ne kadar üniversite sayımızla övünsek te, dünyadaki en başarılı 500 üniversite sıralamasına bir elin parmağı kadar bile üniversite sokamamış olmamız bizim eğitim kalitemizin ve başarımızın kötü bir göstergesidir. Hızla değişen dünyaya ayak uyduramamak, eğitim müfredatlarını zamanında revize edememek, çoğu zaman bürokrasinin esiri olmak ve karar alamamak amaçlanan eğitim kalitesine ulaşmanın önünde engel olabiliyor. Özellikle uluslararası firmaların veya üniversitelerin kapısında bekleyen adaylar bu duruma şahit olmuşlardır.

İş Dünyasından Kopuk Akademik Çevre

İş dünyasının beklentilerini, dinamiklerini yeterince bilmeyen bir akademik çevrenin yetiştirdiği öğrenciler; çoğu zaman iş dünyasının beklentilerini karşılayamıyor. İş dünyasının beklentisi, iyi yetiştirilmiş yani; dünyadaki değişimleri okuyabilen, gelişime açık, işletmenin başarısına başarı katabilecek yeteneklerin üniversitelerden çıkmasıdır. Odasından çıkmayan, başarısı akademik yayın ile ölçülen bir akademik camia, iş dünyasından her geçen gün uzaklaşmak durumunda kalıyor. Akdami-iş dünyası iş birliğini hayata geçirebilsek emin olun ne staj yeri sorunu kalır ne de mezun olunca iş bulma yeri.

Yeni Nesilin Bakış Açısı

İster kabul eder ister etmezsiniz, Y ve Z kuşağı diye de adlandırılan bu kuşak üyelerinin çoğunun aklı bir karış havada. Gerek ailelerin bilinçsiz olması gerekse bolluk içinde yani kriz, savaş gibi olumsuzluklar yaşamadan bu noktaya gelmiş olmaları bu yeni neslin kendilerinin ve çevrelerinin farkında olmamalarına neden oluyor.

Dahası, işe yeni başlarken en az müdür seviyesinde başlama, yüksek maaşlar talep etme arzularıyla da iş dünyasının karşısına gelebiliyorlar.

Halbuki ellerindeki elektronik cihazların esiri olmak yerine; meslekleri alanında ne kadar kitap varsa okumaya, başarabilecekleri bir kaç konuya odaklanmaya ve kendilerini ispatlamaya, zayıf oldukları yönlerini güçlendirmeye vakit ayırabilseler bu eğitimli işsizlik oranı eminim düşecektir.

Elbette nedenler sadece bunlarla sınırlı değil. Burada çoğu zaman şahıslar doğrudan sorumlu olmayabiliyor. Bazen de sistem, kültür veya ülkenin şartları bu sonuçları doğurabiliyor. Hani derler ya “Zararın neresinden dönersek kardır” diye. İşte benim anlatmak istediğim tam da bu. Devlet yönetiminden akademisyenine, aileden bireye kadar herkesin yapabileceği çok şey var.

Ekmeğin aslanın ağzında olduğunu söyleyen olursa inanmayın! Artık o ekmek çoktan mideye indi bile.